26 Nisan 2015 Pazar

Ortadoğu'yu Okumak

Ortadoğu nasıl okunacak ve nasıl anlaşılacak? günümüz dünyasının en zor sorularından birisi belki de bu, çelişkiler ve çatışmaların dünyası Ortadoğu, geleceğin görünmediği geçmişin dayanılmaz ağırlıklarının insanların üzerine çöktüğü bir coğrafya... herşeyden önce burası unutulmayan acıların dünyası, unutulmayan ve yaşanan acılar her gün biraz daha canlı… gençliğini yitirmemiş, capcanlı ve kontrolsüz bir zihin; heyecanlı, tecrübesiz ve ürkek bir cesaret… yıllanmamış, yaşlanmamış ve olgunlaşmamış; çünkü olgunlaşmak ve yaşlanmak biraz da unutmaktır; yaşlısı genç ve genci çocuk…
Ortadoğu karmaşanın coğrafyası; çıkarlarla dolu bir ilginin vicdansız bir umursamazlıkla aynı sofra da açgözlerini doyurmaya çalıştıkları bir yemek masası adeta burası. İnançlar, dinler, mezhepler, milletler, etnisiteler, partiler, cemaatler, kabileler, aşiretler, örgütler, şeyhler, soylar, seyitler… ölümüne ölümcül kimlikler, ölümüne menfaatler, ölümüne siyasetler… barışın imkansızlığını kendinde değil de karşısındakinde görenlerin dünyası… küçük Sicilya’nın mafyacılığının aile kimlikleri üzerinden inşa edilen ve büyük egolar ortaya çıkaran biricik enerji kaynağı zeytinyağı ticareti kavgaları gibi, burası da Dallasvari petrol mücadelesinin irrasyonel bir zihin dünyası ile birlikteliğinin karmaşası…
Teksaslıların petro-kültürel dünyasının bir parçası olmadı mı! bu büyük ve kadim coğrafya son yüzyıldır, petrol denen o kara yağ bir işe yaradığından beri… yüzbinlerce belki de milyonlarca yılın canlılarının son hali olan bu kara yağ bu coğrafyayı yönetenlerin daha doğrusu kör topal yönetmeye çalışanlarının tek umudu tek kaynağı değil mi!, inançları dışında tek egosu, tek gururu değil mi!… bütün geleceğin, siyasetin, ilişkilerin, zenginliğin, varlığın, çıkarların, mücadelelerin, terörün, savaşların, fakirliğin, yokluğun, yoksunluğun, geleceksizliğin adı bu kara yağ değil mi! ve bu devasa miras yapay devletlerin, siyasetlerin altında bölgeye belalardan başka bir şey getirmedi bugüne kadar... güven vermeyen zayıf bir ekonominin, politikanın ve gücün; ayrıca üzerine inşa edilen boş egoların, yalanın, aldatmanın, yolsuzluk yapma imkanının tek kaynağı değil mi!… sadece kaynak zengini bölge ülkeleri de değil üstelik bunun faydasını ve zararını gören; bütün üretim ve mali yapılarını bu kara yağ ve gazlardan gelen kaynaklara dayamış çevre ülkelerin ekonomilerinin, yatırımlarının ve ticaretlerinin de çok önemli bir kaynağı değil mi!...
Üzerinde kıyametler koparılacak açgözlü bir rasyonelliğin bölgesi buralar; üstüne bir de irrasyonelliğin şaşılacak tarihi zenginliği ile muazzam bir bataklığa saplanan bölge “civil engineering” dünyasının görüntüye dayalı medeniyet inşası (civilization) ile kurtarılamayacak kadar zayıf ve bilinçsiz, şuurunu yitirmiş durumda… ve bu yapı daha doğrusu yapısızlık siyasetin küçük çıkarları yüzünden hiç hesap vermemiş, verememiş; hiç esaslı bir sorguya çekilmemiş; kaderine terk edilmiş durumda… açgözlü bir fizik ve şuursuz bir metafizik… özeti bu! binyılların… ve bu bileşiğin neden olduğu bitmeyen dramların ve trajedilerin coğrafyası... ve ilk bakışta görülemeyen, farkedilemeyen komedilerin de üstelik...
Bu nedenle Ortadoğu’yu okumayın lütfen haberlerden, medya yorumcularından, gazete köşelerinden, köşeciklerinden boş boş ahkam kesenlerden, akademilerin yazmak için yazılmış boş ve sıkıcı birbirinden yürütme makalelerinden, tezlerinden… sözcülüğe sığınmış sözde analizcilerden, uluslararası  kuruluşların kimler için çalıştıkları ilk bakışta belli olamayan uzman, ekonomist, analist geçinen ve gerçekliğin ruhunu finans piyasalarının hayali dünyasına satmış siyaset, ekonomi, enerji spekülatörlerinden… batıdaki hissedarlarına muhteşem karlı işler yapıyoruz diye finans piyasalarında dolandırıcılık yapan, toplantılardan konferanslara koşan şık görünümlü işadamlarından, ve kimin çıkarına çalıştığı belli olmayan bürokrasinin ve siyasetinin azgelişmiş yapısı ile yönetiliyormuş gibi yapan devletlerin temsilcilerinin kameralar önündeki söylemlerinden de okumayın lütfen… en başta Ortadoğu’yu okumayın ve tabi dünyanın geri kalanını da okumayın bunlardan... nadiren de olsa doğru, düzgün, dürüst ve cesur tespitler yok mu var tabi ama onlar da yorumların kaçınılmaz kirliliği yüzünden görünmemekte ve kaybolmakta… aklınızı ve vicdanınızı etkilemelerine izin vermeyin diyeceğim ama artık çok geç hem yaşayanlar hem de yaşananları ekranlardan, medyalardan izleyenler için… çoktan kirlendiler…
Cesaretiniz ve hakkını verebilecek bir aklınız varsa temellere bakın, uçurumlara; en temellere… siyasetin, ekonominin, inançların, dinlerin, mezheplerin, fikirlerin temellerine en diplerine; maddi uygarlığın zihin dünyamızla kesiştiği en temel noktalara… her yeri arkeolojinin konusu olmuş bu topraklar; zihninin coğrafyasında hiçbir kazıya müsaade etmemiş olduğundan, düşüncenin üretimi en temellere inmeden boş ve çözümsüz bir uğraş olacaktır… çünkü anlamaya değil ezberlerini anlatmaya çalışan insanların sığ dünyasında değerli olabilecek düşünceler de çoğunlukla uzak ve ulaşılmaz noktalarda kök salmaya zorlanmaktadır. Bu yüzden ikiyüzlü olmak zorunda kalmış, estetize edilmiş sığ ve sabit fikirlerin şiirsel dünyası burası, nazımı nesire kayıtsız tercih edenlerin, kulağa hoş gelen içi boş fikirlerin dünyası…
Bu nedenle; aklınızı karıştıran anlamsız ayrıntılara odaklanmayın, evrendeki kara maddenin peşinde koşmuyoruz burada, kara madde ortada; yeri ve ömrü az çok belli, değeri belli, geçmişi ve geleceği belli, Hadron çarpıştırıcılarına gerek yok burada, çarpıştırılmaya gönülden hazır, var olabilmenin yok etmeden mümkün olamayacağını düşünen, hayatı birşeylerden hıncını alamamış gibi her fırsatta tüketen, ölümün kutsandığı insanlar dünyası burası; olanakların olanaksızlıklar; çarelerin çaresizlikler karşısında sessiz  ve suskun kaldığı yer burası…
Ortadoğu’yu okumak istiyoruz diyenler fotoğrafa tekrar tekrar baksınlar. O çocukların gözlerine, yüzlerine, ifadelerine tekrar tekrar baksınlar; hüznü, belirsizliği, anlamlandıramadıkları huzursuzluğu, çocuk dünyalarının büyümemiş, büyüyememiş çocuklar tarafından yok edilişini, ayrıca anlık mutlulukları, geçici küçük sevinçleri, güzel ve huzurlu bir gelecek özleminin değerini de Ortadoğu’nun ve dünyanın her yerinde nedenlerini bile anlamadan var olma mücadelesi veren çocukların gözlerinden okusunlar… cevabını bilemedikleri, anlam veremedikleri soruların, sorunların altında eziliyor bu küçük çocuklar, gelecekleri umursamazca yok edilen bu küçük dünyalar…
Bu coğrafyalarda birşeyler değişecekse eğer okunmaya başlanacak en büyük kitap bu gözler… Ama değişemeyecek kolay kolay, daha karmaşık günler ve gelecekler çok da uzak değil… bu çocuklar da büyüyecekler, öğrenecekler ve kirlenecekler…
Batı çok sorunlu bir medeniyet ancak herşeye rağmen bir medeniyet… sadece kıyısından köşesinden faydalanmaya çalıştığımız bir kavram bir dünya olmamalı Batı, ya da gözlerimizi ve nihayetinde aklımızı kapatarak baktığımız… sorunlarını da geleceğini de düşünebilmeliyiz bu medeniyetin…çünkü zayıf, çok sorunlu bir parçası olsak da bir parçasıyız, geri kalan bütün dünya gibi…  peki ama neden mi medeniyet? üretilen bilimden, sanattan, mimariden değil tabiki; tarihin bir devresinde kendini sorgulama ihtiyacına doğru ve yanlışın; iyi ve kötünün ötesinde cevap verecek cesareti gösterebilmesinden... bu nedenle gerçekte ne medeniyetler ittifakı olur ne de medeniyetler çatışması...




*Fotoğraf Irak’ın Kut şehrinde geçtiğimiz ay (Mart 2015) tarafımdan çekilmiştir. Yerlerinden yurtlarından kaçmış insanların yaşadığı köhne terkedilmiş bir otelde varolmaya çalışan çocuklar…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder